Psikanalitik teorilere dayanır ve mevcut davranış kalıplarında kendini gösteren bilinçdışı süreçleri bilince çıkarmayı amaçlar.
Terapist terapötik süreçte bir gözlemci olarak yer alır ve hastanın düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını analiz eder. Bu yöntem, terapistin bilinçdışı çatışmaları ve kalıpları anlamasına yardımcı olarak hastanın sorunlarını keşfetmesi için güvenli bir ortam yaratır.
İçindekiler
Etkileşim ve rol alma:
Rol alma ve manzarayı anlama yoluyla terapist, hastanın deneyiminde aktif bir katılımcı haline gelir. Bu, hastanın duygularını ve tepkilerini daha iyi anlamak için belirli rolleri veya senaryoları canlandırmayı içerir.
Duygularla Başa Çıkmak:
Psikodinamik terapide çok önemli bir yetenek, terapistin kendi duygularını yönetme kapasitesinin yanı sıra hastanın duygularını, özellikle de kaygı, gerginlik ve çatışmaları anlama ve ele alma kapasitesidir. Terapist, hastanın duygusal durumlarıyla empati kurarken mesleki sınırlarını korumalıdır.
Teorik Anlayış:
Bu, teorik kavramları terapide uygulama yeteneğini ifade eder. Terapistlerin çeşitli psikodinamik teorileri anlaması ve bunları kişisel deneyimleri ve hastanın durumuyla bağlantı kurmak için kullanması gerekir.
Yapı, Çatışma ve Trans Temaları:
Terapist hastanın yapısal düzeyini, çatışma düzeyini ve karşılık gelen trans temalarını tanımlayabilmelidir. Bu, derin, odaklanmış dikkat durumları olan transın kaynak odaklı ve psikodinamik temelli işlenmesini gerektirir.
Psikodinamikte hem yapısal model hem de işlevsel model, insan zihninin işleyişini, özellikle de iç güçlerin davranışı ve kişiliği nasıl etkilediğini anlamak için çerçeveler sunar. İşte her biri için ayrıntılı bir açıklama:
Yapısal Model
Psikodinamikteki yapısal model öncelikle Sigmund Freud’un insan ruhunu üç bölüme ayırmasına atıfta bulunur: İd, Ego ve Süperego.
- Kimlik: Kimlik, tüm doğuştan gelen dürtülerimizi, arzularımızı ve içgüdülerimizi içeren bilinçsiz kısımdır. Anında tatmin arayan “zevk ilkesi” temelinde çalışır.
- Ego: Ego, Id ile dış dünya arasında aracı görevi görür. İd’in arzularını gerçekçi ve sosyal olarak kabul edilebilir bir şekilde tatmin etmeye çalışan “gerçeklik ilkesini” takip eder.
- Süperego: Süperego ahlaki ilkelerimizi ve toplumsal normlarımızı bünyesinde barındırır. Genellikle kimliğin acil tatmin taleplerine karşı çıkan etik bir bileşen olarak hizmet eder.
Yapısal model, klinisyenlerin birey içindeki çatışmaları anlamalarına yardımcı olur. Örneğin kaygı, İd’in arzuları ile Süperego’nun normları arasında, Ego’nun başarısız bir şekilde aracılık ettiği bir çatışma olarak görülebilir.
Yapısal Düzlemde Psikopatolojiler
Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB): Freud’un yapısal modeli açısından OKB, Süperego’nun özellikle güçlü ve cezalandırıcı olduğu İd, Ego ve Süperego arasındaki dengesizlik olarak anlaşılabilir. Ego, sert bir Süperego ile talepkar Kimlik arasında arabuluculuk yapmaya çalışırken kaygıyı uzak tutmak için ritüel davranışlara başvurur.
Sınırda Kişilik Bozukluğu: Yapısal açıdan bakıldığında, Sınırda Kişilik Bozukluğu olan bireylerin kırılgan veya tutarsız şekilde gelişmiş bir Ego’su olabilir. Ayrıca çok talepkar bir kimliğe ve zayıf bir süperegoya sahip olabilirler, bu da duyguları düzenlemede ve ilişkileri sürdürmede zorluklarla sonuçlanabilir.
Fonksiyonel Model
İşlevsel model, statik yapılardan ziyade zihinsel süreçlerin dinamik etkileşimiyle ilgilenir. Algı, motivasyon ve duygu gibi çeşitli psikolojik işlevlerin nasıl etkileşime girdiğine ve insan davranışına nasıl katkıda bulunduğuna bakar.
İşlevsel modelde, ruhun etkili ya da etkisiz çalışmasına olanak tanıyan ve uyumlu ya da uyumsuz davranışlara yol açan “mekanizmalar” ve “süreçler” üzerine odaklanılır.
Örneğin inkar, yansıtma veya rasyonelleştirme gibi savunma mekanizmaları, psişenin bireyi psikolojik zararlardan korumak için kullandığı işlevsel stratejiler olarak görülebilir. Ancak bu tür mekanizmalara aşırı güvenmek aynı zamanda işlevsiz davranışlara da yol açabilir.
İşlevsel Düzlemdeki Psikopatolojiler
Depresyon: İşlevsel olarak depresyon, stresle başa çıkmada uyarlanabilir mekanizmaların başarısızlığı olarak görülebilir. Geri çekilme, içe atma veya kendine karşı dönme gibi savunma mekanizmaları aşırı kullanılabilir ve kalıcı depresif duruma katkıda bulunabilir.
Anksiyete Bozuklukları: İşlevsel düzeyde, anksiyete bozuklukları uyumsuz başa çıkma mekanizmalarından kaynaklanıyor olabilir. Örneğin, “kaçınma” savunma mekanizmasının aşırı kullanımı Yaygın Anksiyete Bozukluğu gibi durumlara katkıda bulunabilir.
Psikodinamik olarak bilgilendirilmiş konuşma (Psikodinamik olarak Bilgilendirilmiş Konuşma):
Terapist konuşmayı yönlendirmek için psikodinamik teorinin ilkelerini kullanır. Bu, hastayı bilinçdışı düşüncelerini ve duygularını keşfetmeye teşvik etmek için açık uçlu soruları ve yansıtıcı dinlemeyi içerebilir.
Terapötik Tutum ve Destek:
- Bu, terapistin sağladığı genel tutumu ve rehberliği kapsar. Uygun bir terapötik tutum, hastanın terapi süreci boyunca anlaşıldığını, saygı duyulduğunu ve desteklendiğini hissetmesini sağlar.
- Bu yetenekler ve yöntemler, psikodinamik terapide bilinçdışı süreçleri ve çatışmaları keşfetmek için uyum içinde çalışan bütünsel bir yaklaşıma katkıda bulunur.
Aktarım ve karşıaktarım psikodinamik terapi ve psikanalizdeki anahtar kavramlardır. Terapötik ilişki sırasında terapist ile hasta arasında ortaya çıkan duygusal ve psikolojik dinamiklere atıfta bulunurlar. Bu mekanizmaları anlamak terapötik süreç için çok önemli olabilir.
Aktarım
Tanım: Aktarım, geçmiş ilişkilerden gelen duygu, düşünce ve beklentilerin terapiste bilinçsizce yeniden yönlendirilmesi anlamına gelir. Çoğunlukla hastanın kişilerarası kalıplarını ve çatışmalarını yansıtır.
Mekanizma: Hasta bilinçsizce terapiste sanki ebeveyni, kardeşi veya eski sevgilisi gibi geçmişinden gelen önemli bir figürmüş gibi davranmaya başlayabilir. Örneğin, terk edilmeyi deneyimlemiş bir hasta, terapistin randevuya geç kalması durumunda endişeli hissetmeye başlayabilir ve bu terk edilme korkularını terapiste yansıtabilir. Bu yansıtmaları anlamak hem terapiste hem de hastaya çözülmemiş sorunlara ve işlevsiz kişilerarası ilişkilere dair içgörü sağlayabilir.
Karşı aktarım
Tanım: Karşıaktarım, terapistin, özellikle terapistin kendi bilinçdışı süreçlerinden veya geçmiş deneyimlerinden etkilenen, hastaya verdiği duygusal tepkidir.
Mekanizma: Hastanın duygularını terapiste aktarabilmesi gibi, terapist de hastaya karşı bilinçsiz duygusal tepkiler verebilir. Bunlar aşırı sevgiden mantıksız tahrişe kadar değişebilir. Örneğin, bir terapist, kendisine kendi yaşamlarında çatıştığı birini hatırlatan bir hastadan alışılmadık derecede rahatsız olabilir. Fark edilmeyen karşı aktarım terapötik süreci tehlikeye atabileceğinden, karşı aktarımın farkında olmak çok önemlidir.
Terapide Önemi
Hem aktarım hem de karşı aktarım terapötik süreç için önemlidir çünkü hastanın zihinsel sağlığını etkileyebilecek altta yatan dinamikleri ve sorunları ortaya çıkarırlar. Kişilerarası zorlukların keşfedilip anlaşılabileceği “canlı” bir alan sağlarlar. Ancak etkili bir terapi için terapistin her iki olguyu da profesyonelce tanıması ve yönetmesi çok önemlidir.
Tarih
Psikodinamik terapinin tarihi, Freud’un bilinçdışı zihin teorilerini geliştirmeye başladığı 19. yüzyılın sonlarına kadar izlenebilir. Düşüncelerimizin, duygularımızın ve davranışlarımızın bilinçdışı anılardan, arzulardan ve çatışmalardan etkilendiğine inanıyordu. Ayrıca rüyalarımızı, serbest çağrışımlarımızı ve terapiye direncimizi analiz ederek bilinçdışımıza dair içgörü kazanabileceğimize inanıyordu.
Freud’un teorileri o zamanlar tartışmalıydı, ancak sonunda geniş çapta kabul gördü. Psikodinamik terapi, 20. yüzyılın başlarında psikoterapinin baskın biçimi haline geldi. Ancak, davranış terapisi ve bilişsel terapi gibi diğer yaklaşımların yükselişi nedeniyle 20. yüzyılın ortalarında popülaritesi azaldı.
Son yıllarda psikodinamik terapiye ilgi yeniden canlandı. Bunun nedeni kısmen psikodinamik terapinin etkinliğini doğrulamaya yardımcı olan yeni araştırma yöntemlerinin geliştirilmesidir. Psikodinamik terapinin artık anksiyete bozuklukları, depresyon ve kişilik bozuklukları dahil olmak üzere çeşitli zihinsel sağlık sorunları için etkili bir tedavi olduğu düşünülmektedir.
Psikodinamik terapi tarihindeki önemli isimlerden bazıları şunlardır:
Sigmund Freud (1856-1939): Freud, psikodinamik terapinin kurucusu olarak kabul edilir. Bilinçdışı zihin teorisini ve bilinçdışını serbest çağrışım, rüya analizi ve aktarım yoluyla keşfetmeyi içeren bir psikodinamik terapi biçimi olan psikanaliz tekniklerini geliştirdi.
Carl Jung (1875-1961): Jung, Freud’un teorilerinden etkilenen İsviçreli bir psikiyatristti. Kolektif bilinçdışı adını verdiği kendi bilinçdışı teorisini geliştirdi. Jung ayrıca rüyalarda ve mitlerde bulunan evrensel semboller olan arketiplerin önemine de vurgu yaptı.
Alfred Adler (1870-1937): Adler, Freud’un teorilerinden ayrılan Avusturyalı bir psikiyatristti. Kişiliğimizin, üstünlük çabamız ve aşağılık duygularının üstesinden gelme arzumuz tarafından şekillendiğine inanıyordu. Adler ayrıca gelişimimizde sosyal faktörlerin önemine de vurgu yaptı.
Karen Horney (1885-1952): Horney, Adler’in teorilerinden de etkilenen bir Alman-Amerikalı psikanalistti. Kişiliğimizin başkalarıyla olan ilişkilerimiz ve sevgi ve kabul edilme ihtiyacımız tarafından şekillendiğine inanıyordu. Horney ayrıca gelişimimizde cinsiyet rollerinin önemini vurguladı.
Psikodinamik terapi karmaşık ve gelişen bir alandır. Psikodinamik terapide birçok farklı düşünce ekolü vardır ve her yaklaşımın kendine özgü teknikleri ve teorileri vardır. Bununla birlikte, psikodinamik terapinin tüm biçimleri, danışanların bilinçdışı zihinlerine dair içgörü kazanmalarına ve yaşamlarında olumlu değişiklikler yapmalarına yardımcı olmak gibi ortak bir hedefi paylaşır.
Kaynak:
- Mitchell, S. A., & Black, M. J. (1995). Freud and Beyond: A History of Modern Psychoanalytic Thought. Basic Books.
- McWilliams, N. (2004). Psychoanalytic Psychotherapy: A Practitioner’s Guide. Guilford Press.
- Freud, S. (1923). “The Ego and the Id.” Standard Edition, 19: 1-66.
- McWilliams, N. (2011). “Psychoanalytic Diagnosis: Understanding Personality Structure in the Clinical Process.” Guilford Press.
- Kernberg, O. (1984). “Severe Personality Disorders: Psychotherapeutic Strategies.” Yale University Press.
- Vaillant, G. E. (1992). “Ego Mechanisms of Defense: A Guide for Clinicians and Researchers.” American Psychiatric Pub.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.