Kalbin üst odasında meydana gelen ritim bozukluğunu karakterize eder. (Bkz; Atriyal) (Bkz; fibrilasyon)
“Atriyal fibrilasyon” terimi, kalbin üst odacıklarını ifade eden Latince “atrium” kelimesinden ve hızlı, düzensiz kasılmalar anlamına gelen Latince “fibrillatio” kelimesinden türetilmiştir.

İçindekiler
Tarihsel Keşif:
Atriyal fibrilasyon ilk olarak 1909 yılında İngiliz doktor Sir Thomas Lewis tarafından tanımlanmıştır. Atriyal fibrilasyonu olan hastalarda elektrokardiyografi (EKG) kullanarak düzensiz, hızlı atriyal aktiviteyi kaydetmiştir. Bu aritminin anlaşılması, teşhis ve tedavi yaklaşımlarındaki ilerlemelerle birlikte zaman içinde gelişmiştir.
Epidemiyoloji
Atriyal fibrilasyon (AF), özellikle nüfusun yaklaşık %1-2’sini etkilediği Almanya’da yaygın bir kardiyak aritmi olarak öne çıkıyor. Özellikle AF, çok sayıda kardiyak ve hatta ekstrakardiyak rahatsızlıklarla ilişkili olarak ortaya çıkabilir.
Klinik sunum
AF ağırlıklı olarak klinik olarak sessiz kalsa da çarpıntıları da hızlandırabilir. Belirgin bir şekilde, senkop gibi semptomlar bradi veya taşiaritmilere atfedilebilir. Ayrıca, AF nedeniyle atriyum ve ventrikül arasındaki senkronizasyonun bozulması, kalp yetmezliği semptomlarını tetikleyebilir veya şiddetlendirebilir. Özellikle endişe verici bir durum, sol atriyumdaki türbülanslı akış koşullarıdır; bu durum, etkisiz kasılmayla birleştiğinde, trombüs oluşumu riskini önemli ölçüde artırır. Bu, belirgin bir tromboembolizm riskine yol açar.
Teşhis Yaklaşımı
EKG: Atriyal fibrilasyonun varlığı, halk arasında “aritmi absoluta” olarak adlandırılan düzensiz QRS kompleksleri ve elektrokardiyogramda (EKG) P dalgalarının belirgin yokluğu ile tanımlanabilir.
Uzun Süreli EKG/Olay Kaydedici: Paroksismal veya aralıklı atriyal fibrilasyon gösteren vakalar için, uzun süreli EKG veya olay kaydedici gibi araçlar paha biçilmez hale gelir ve aritminin doğru şekilde yakalanmasını sağlar.
Tedavi Yöntemleri
AF tedavisi çok yönlüdür; semptom yönetimi, kalp atış hızı modülasyonu, normal sinüs ritminin restorasyonu ve felç gibi komplikasyonları engellemeye odaklanır.
Antikoagülasyon: Artan tromboemboli riski göz önüne alındığında, yüksek risk profiliyle tamamlanan AF’li bireyler, belirli uyarılara rağmen uzun süreli oral antikoagülasyon için aday olabilirler. Seçenekler arasında varfarin (bir K vitamini antagonisti) ve dabigatran, rivaroksaban, apixaban ve edoxaban gibi bir dizi doğrudan oral antikoagülan yer alır.
Frekans ve Ritim Kontrolü: Semptomatik tedavi iki temel stratejiye ayrılır: frekans kontrolü ve ritim kontrolü. Hız kontrolü, kalp atış hızını düzenlemek için beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri ve digoksin gibi ilaçları içerir. Öte yandan ritim kontrolü normal sinüs ritminin yeniden sağlanmasını amaçlamaktadır. Bu, antiaritmik ilaçlar veya hatta elektriksel kardiyoversiyon kullanılarak sağlanabilir. Bazı hastalar için, kalpteki anormal elektrik yollarını hedef alan kateter ablasyonu uygun bir seçenek olabilir.
Kardiyoversiyon: Bu özel bir ritim terapisi şeklidir. Kardiyoversiyona girmeden önce kalpte trombüs varlığının dışlanması zorunludur. Bu genellikle transözofageal ekokardiyografi yoluyla yapılır. Alternatif olarak, önceki dört hafta içinde antikoagülasyonun sağlanması başka bir yaklaşımdır.
Özetle, atriyal fibrilasyon, etkili yönetim için kapsamlı ve özel bir yaklaşım gerektiren karmaşık bir tıbbi sorun teşkil etmektedir.

Neden Pulmoner Ven İzolasyonu Yapılmalıdır?
Atriyal fibrilasyon (AF) en sık görülen kardiyak aritmidir ve tedavisi klinik açıdan zorlu olmaya devam etmektedir. Pulmoner ven izolasyonu (PVI), semptomatik AF’li hastaların, özellikle de antiaritmik ilaçlara dirençli veya intoleransı olan hastaların tedavisinde etkili bir strateji olarak ortaya çıkmıştır.
PVI’nın mantığı, AF’li birçok hastada, özellikle de paroksismal AF’li hastalarda, aritmik tetikleyicilerin ağırlıklı olarak pulmoner venlerde yerleşik olduğunun anlaşılmasına dayanmaktadır. Bu damarlar sol atriyuma yayılan ve AF’yi tetikleyen hızlı ve düzensiz elektriksel aktivite üretebilir. Pulmoner damarları izole ederek ve bu düzensiz uyarıların atriyuma ulaşmasını önleyerek AF atakları önemli ölçüde azaltılabilir veya ortadan kaldırılabilir.
Pulmoner Ven İzolasyonu Nasıl Yapılır?
Hazırlık: İşlemden önce, tromboembolik olay riskini azaltmak için genellikle antikoagülasyon tedavisi başlatılır. Pulmoner damarların ve sol atriyumun haritalanması MRI veya CT taraması kullanılarak yapılabilir.
Kalbe Erişim: İşlem kalp kateterizasyonu kullanılarak gerçekleştirilir. Lokal anesteziden sonra damara ulaşmak için genellikle kasıkta küçük bir kesi yapılır. Kateterler daha sonra venöz sistem yoluyla kalbe yönlendirilir.
Elektrofizyolojik Haritalama: Elektroanatomik haritalama sistemleri genellikle kalbin elektriksel aktivitesinin ayrıntılı üç boyutlu haritasını oluşturmak için kullanılır. Bu harita, düzensiz elektriksel aktivitenin olduğu alanları tespit etme konusunda hekime rehberlik etmeye yardımcı olur.
Ablasyon: Sorunlu bölgeler belirlendikten sonra, kalp dokusunda küçük yara izleri oluşturmak için kateter yoluyla enerji iletilir ve pulmoner damarlar etkili bir şekilde izole edilir. Ablasyon için iki birincil enerji kaynağı kullanılır: radyofrekans (ısı) veya kriyoablasyon (soğuk).
İzolasyonun Test Edilmesi: Ablasyondan sonra doktor, pulmoner damarların tamamen izole edildiğinden ve sol atriyuma herhangi bir anormal elektriksel uyarının geçemediğinden emin olmak için test yapacaktır.
İşlem Sonrası Bakım: İşlem sonrasında hasta herhangi bir komplikasyon açısından takip edilir. Bir veya iki gün hastanede kalmaları gerekebilir. Antikoagülan tedavi genellikle kan pıhtılarını önlemek için işlemden sonra bir süre daha devam edecektir.
Takip: Hastanın ritmini izlemek ve AF’nin tekrarlamadığından emin olmak için düzenli takipler önemlidir. Sonuçlara göre ilaçlarda ayarlamalar ve potansiyel olarak daha ileri prosedürler gerekebilir.
Riskler ve Faydalar:
Tüm prosedürler gibi PVI da riskleri beraberinde getirir. Kanama, enfeksiyon veya kalpte veya kan damarlarında hasar gibi potansiyel komplikasyonlar olabilir. Nadiren felç veya tamponad (perikardiyal boşlukta sıvı birikmesi) gibi komplikasyonlar ciddi olabilir. Ancak deneyimli ellerde PVI’nın başarı oranı yüksektir ve AF’li birçok hastanın yaşam kalitesini önemli ölçüde artırabilir.
Sonuç olarak, pulmoner ven izolasyonu atriyal fibrilasyona karşı, özellikle de tek başına ilaç tedavisinden fayda görmeyen kişiler için hayati önem taşıyan bir terapötik yaklaşımı temsil etmektedir.
Tarih
Atriyal fibrilasyonun (AFib) geçmişi, İngiliz doktor Thomas Willis tarafından ilk kez tanımlandığı 1800’lü yılların başlarına kadar uzanabilir. Ancak AFib’in ayrı bir kalp rahatsızlığı olarak tanınması ancak 1800’lerin sonlarına doğru gerçekleşti.
1900’lerin başında araştırmacılar AFib’in nedenleri ve mekanizmaları hakkında daha fazla şey öğrenmeye başladı. Ayrıca kinidin gibi kalp atış hızını yavaşlatmaya ve ritmi kontrol etmeye yardımcı olan yeni tedaviler de geliştirdiler.
- yüzyılın ortalarında AFib için elektriksel kardiyoversiyon ve ablasyon dahil yeni tedaviler geliştirildi. Elektriksel kardiyoversiyon, kalp ritmini normale döndürmek için elektrik şoku kullanan bir prosedürdür. Ablasyon, kalpte anormal kalp ritmine neden olan dokuyu yok eden bir prosedürdür.
- yüzyılın sonlarında AFib için warfarin ve dabigatran gibi yeni ilaçlar geliştirildi. Bu ilaçlar kalpte beyne giderek felce neden olabilecek kan pıhtılarının oluşmasını önlemeye yardımcı olur.
Günümüzde AFib tedavi edilebilir bir durumdur ancak tedavi edilmezse ciddi bir durum haline gelebilir. AFib, en yaygın düzensiz kalp atışı türüdür ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 6 milyondan fazla insanın AFib’e sahip olduğu tahmin edilmektedir.
AFib, felç için önemli bir risk faktörüdür ve aynı zamanda kalp yetmezliği ve demans gibi diğer komplikasyonlarla da ilişkilidir.
AFib’in tedavisi yoktur, ancak durumu yönetmeye ve komplikasyon riskini azaltmaya yardımcı olabilecek bir dizi tedavi vardır. Tedavi seçenekleri arasında ilaçlar, yaşam tarzı değişiklikleri ve ameliyat yer alır.
AFib tarihindeki bazı önemli kilometre taşlarının kısa bir zaman çizelgesini burada bulabilirsiniz:
1840: Thomas Willis ilk kez AFib’i tanımladı.
1889: John Wenckebach “atriyal fibrilasyon” terimini ilk kez kullandı.
1904: Henry Huchard ilk kez AFib’i tedavi etmek için kinidin kullandı.
1944: Albert Hyman AFib’i tedavi etmek için ilk kez elektriksel kardiyoversiyonu kullandı.
1967: Sven Scheinin AFib’i tedavi etmek için ablasyon yöntemini ilk kez kullandı.
1989: Warfarin’in AFib’li kişilerde felci önlemek için Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanılması onaylandı.
2010: Dabigatran, AFib’li kişilerde felci önlemek için Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanım için onaylandı.
Araştırmacılar AFib hakkında daha fazla bilgi edinmeye ve yeni ve daha iyi tedaviler geliştirmeye devam ediyor.
Kaynak:
- Calkins, H., Kuck, K. H., Cappato, R., et al. (2012). 2012 HRS/EHRA/ECAS Expert Consensus Statement on Catheter and Surgical Ablation of Atrial Fibrillation. Heart Rhythm, 9(4), 632–696 e621.
- January, C. T., Wann, L. S., Alpert, J. S., et al. (2014). 2014 AHA/ACC/HRS Guideline for the Management of Patients With Atrial Fibrillation. Journal of the American College of Cardiology, 64(21), e1-e76.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.