Sinonim: Immunoglobulin(Ig), Bağışan.
Fransıcada; anti, karşı + corps, vücut, gövde → anticorps vücudun zararlı organizmalara karşı ürettiği madde → Antikor
- Plazma hücrelerine farklılaşan B lenfositleri tarafından üretilen ve salgılanan globüler proteinlerdir (Glikoproteindir). Bir antijenin bileşenlerine yöneliktirler ve buna bağlanma kabiliyetine sahiptirler.
- Serum protein elektroforezinde, fraksiyonunda antikorlar bulunur. Gamma globulin adı buna dayanıyor.
- Antikor terimi, proteinin işlevini açıklarken, immünoglobulin daha çok biyokimyasal bir karakterizasyondur. Örneğin bir immünositoma durumunda işlevsiz immünoglobulinler de vardır.
Antikorlar olarak da bilinen immünoglobulinler, antijen adı verilen yabancı maddelerin varlığına yanıt olarak bağışıklık sistemi tarafından üretilen proteinlerdir. Vücudun enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı savunmasında çok önemli bir rol oynarlar.
İçindekiler
Yapısı
İmmünoglobulinler olarak da bilinen antikorlar, B hücreleri tarafından üretilen ve bağışıklık sistemi tarafından bakteri ve virüsler gibi yabancı nesneleri tanımlamak ve etkisiz hale getirmek için kullanılan Y şeklindeki büyük proteinlerdir.
Her antikor dört polipeptit zincirinden oluşur: iki özdeş ağır (H) zincir ve iki özdeş hafif (L) zincir. Her zincirin hem sabit bir bölgesi (C) hem de değişken bir bölgesi (V) vardır. Ağır ve hafif zincirlerin değişken bölgeleri birlikte, her farklı antikor için benzersiz olan ve özgüllük sağlayan antijen bağlama bölgesini oluşturur.
Her bir ağır zincirin değişken bölgesi, her bir hafif zincirin değişken bölgesi gibi yaklaşık 110 amino asitten oluşur. Hafif zincirin sabit bölgesi de 110 amino asit civarındayken, ağır zincirin sabit bölgesi 330-440 amino asit civarındadır.
Zincirler, antikora karakteristik Y şeklini veren disülfit bağları ve kovalent olmayan etkileşimlerle bir arada tutulur. Y’nin “gövdesi” (ağır zincirlerin sabit bölgesi) hücre yüzeyi reseptörleri veya kompleman proteinleri ile etkileşime girebilirken, Y’nin “kolları” (ağır ve hafif zincirlerin birleşik değişken bölgeleri) antijene bağlanır1.

Yapı ve Türleri:
İmmünoglobulinler, globulinler adı verilen daha geniş bir protein ailesine aittir. İki ağır zincir ve iki hafif zincirden oluşan Y şeklinde moleküllerdir. Beş ana immünoglobulin türü vardır: IgA, IgD, IgE, IgG ve IgM. Her türün kendine özgü özellikleri ve işlevleri vardır.

Görevleri
- Antijenlere bağlanma,
- Bağlanma sayesinde dolaysız tepkimeye girer.
- Opsonizasyon sayesinde fagositoz etme.
İşlev:
İmmünoglobulinler bakteri, virüs veya toksinler gibi spesifik antijenleri tanır ve bunlara bağlanır. Bu bağlanma, bu antijenlerin nötralize edilmesine, opsonize edilmesine veya ortadan kaldırılmasına yardımcı olarak vücuda zarar vermelerini önler. İmmünoglobulinler ayrıca bağışıklık tepkisini artırmak için bağışıklık sisteminin diğer bileşenlerini de aktive edebilir.

Üretim:
İmmünoglobulinler, B lenfositleri veya B hücreleri adı verilen özelleşmiş beyaz kan hücreleri tarafından üretilir. B hücreleri bir antijenle karşılaştığında, aktivasyona uğrar ve büyük miktarlarda immünoglobülin üretmek ve salgılamaktan sorumlu olan plazma hücrelerine farklılaşırlar.
Bağışıklık Yanıtı:
İmmünoglobulin üretimi adaptif bağışıklık yanıtının önemli bir parçasıdır. Vücut bir antijene maruz kaldığında, antijenin tanınması, B hücrelerinin aktivasyonu ve ardından spesifik immünoglobulinlerin üretimi de dahil olmak üzere bir dizi adımdan geçer. Bu süreç, bağışıklık sisteminin istilacı antijene karşı hedefe yönelik bir yanıt vermesini sağlar.
Klinik Uygulamalar:
İmmünoglobulinlerin çeşitli klinik uygulamaları vardır. Belirli bağışıklık eksikliklerinin, otoimmün bozuklukların ve bulaşıcı hastalıkların tedavisinde terapötik ajanlar olarak kullanılabilirler. İmmünoglobulin tedavisi, bağışıklık sistemini desteklemek veya modüle etmek için konsantre immünoglobulin preparatlarının uygulanmasını içerir.
Testler:
İmmünoglobulin seviyeleri kan testleri ile ölçülebilir. İmmünoglobulin G (IgG), IgA ve IgM seviyeleri, bağışıklık fonksiyonunu değerlendirmek ve immün yetmezlikler veya otoimmün hastalıklar gibi belirli durumları teşhis etmek için yaygın olarak değerlendirilir.
Maternal-Fetal Transfer:
İmmünoglobulinler, özellikle IgG, plasentayı anneden fetüse geçerek yenidoğana pasif bağışıklık sağlayabilir. Bu antikor transferi, bebeğin kendi bağışıklık sistemi gelişene kadar belirli enfeksiyonlara karşı korunmasına yardımcı olur.
İmmünoglobulinler, vücudun patojenlere karşı savunma ve genel sağlığı koruma yeteneğine katkıda bulunan bağışıklık sisteminin çok önemli bileşenleridir. Çeşitli işlevleri ve klinik uygulamaları, onları immünoloji ve tıbbi araştırmalarda önemli bir çalışma alanı haline getirmektedir.

Tarih
Antikor kavramı ilk olarak 1900’lerin başında Paul Ehrlich tarafından ortaya atılmış ve Ehrlich antikorları patojenleri seçici bir şekilde hedef alıp yok edebilen “sihirli mermiler” olarak görmüştür. O ve Élie Metchnikoff, immünolojiye katkılarından dolayı 1908 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’nü almışlardır.
Antikorların yapısı ve işlevi, multipl miyelom hastaları tarafından üretilen anormal antikorlar üzerinde yapılan çalışmalarla daha da aydınlatıldı. Paraproteinler olarak da bilinen bu antikorlar, Y şeklindeki moleküllerin uçlarındaki antijen bağlama bölgelerinin çeşitliliğini ve özgüllüğünü araştırmak için kullanıldı.
Monoklonal antikorların, yani tek bir ana hücreden türetilen ve tek bir epitopa özgü antikorların üretilmesindeki atılım 1975 yılında Georges Köhler ve César Milstein’ın hibridoma teknolojisini geliştirmesiyle gerçekleşti. Miyelom hücrelerini aşılanmış farelerden alınan B hücreleriyle birleştirerek monoklonal antikorlar salgılayan ölümsüzleştirilmiş hücre hatları oluşturdular. Bu keşifleri nedeniyle 1984 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünü Niels Kaj Jerne ile paylaştılar.
O zamandan beri monoklonal antikorlar çeşitli hastalıkların araştırılması, teşhisi ve tedavisi için çok değerli araçlar haline gelmiştir. Ancak, farelerden veya diğer hayvanlardan elde edilen monoklonal antikorları kullanmanın zorluklarından biri, insan hastalarda potansiyel immünojenite ve advers reaksiyonlardır. Bu sorunun üstesinden gelmek için 1980’lerin sonunda Gregory Winter ve ekibi tarafından monoklonal antikorları insanlaştırma teknikleri geliştirilmiştir. Antijen bağlama özgüllüğünü korurken, hayvan antikorunun parçalarını insan dizileriyle değiştirmek için genetik mühendisliğini kullandılar.
Günümüzde immünoglobulinler tetanoz, kuduz ve hepatit B gibi bulaşıcı hastalıklara karşı pasif bağışıklama için yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca romatoid artrit, multipl skleroz ve inflamatuar bağırsak hastalığı gibi otoimmün bozuklukları tedavi etmek için de kullanılmaktadır. Ayrıca, sitotoksik ajanlar vererek veya bağışıklık kontrol noktalarını bloke ederek kanser hücrelerini hedeflemek için kullanılırlar.
Kaynakça:
- Janeway CA Jr, Travers P, Walport M, et al. Immunobiology: The Immune System in Health and Disease. 5th edition. New York: Garland Science; 2001.
- Murphy K, Weaver C. Janeway’s Immunobiology. 9th edition. New York: Garland Science; 2017.